14.3.10

Kalanlar... 3

Mutfakta yere yığıldığım noktada, tıpkı demin yatakta durduğum gibi duruyorum. Ama bu sefer tavana değil yere bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum...Kahve fincanı ne hikmetse düşerken kırılmamış ama her taraf kahve olmuş.

Kedim geliyor ve suratımı yalıyor. "Of çekil git başımdan, sevme beni , sevme, sevme! Yalnız bırak beni" diye söyleniyorum kediciğe. Duymazlıktan gelip yanı başıma oturuyor. "Kalbim sızlıyor anlıyor musun beni kedicik? Kalbim sızlıyor. Sen bilmezsin bunu kedicik ama biz biliriz. Biz insanlar bunun kalp sızlattığını bile bile birbirimizi terk ederiz kedicik, anlıyor musun? Gözyaşı döktürdüğümüzü bile bile arkamıza bile bakmadan çeker gideriz sevgilimizin hayatından, biliyor musun?" Gözyaşlarım akıyor bu sırada. Bunu farkedince bu sefer bağıra bağıra ağlamaya başlıyorum. Bir yandan da işe gitmem gerekiyor diye düşünüyorum. Kalkıyorum ayağa, ağlaya ağlaya giysi dolabımın yanına gidiyorum. Pembe elbisemi seçiyorum; bu elbiseyi son giydiğimde onunla beraber sinemaya gitmiştik. Miyavlayarak yanıma geliyor gene kedim. "İşte söyledim sana kedicik . Onu değil beni sevdiğini söyledi. Ben önce olmaz dedim ama beni kandırdı ve şimdi de çekti gitti, anlıyor musun? Çekti ve gitti.

O sırada telefon çalıyor. Koşa koşa gidiyorum, bir umut var içimde ama arayan iş ortağım. Toplantıya geleceğim elbette diyorum burnumu çeke çeke. Nasıl yani diyorum, nasıl geç kaldım? Saat daha sekiz diyorum. Pili mi bitmiş? Şaşkınlık içinde saati elimden bırakıyorum. Seni anlıyorum diyor iş ortağım. İstersen biraz daha kafanı dinle, bu saatten sonra hiç işe gelme diyor bana. Ben akşama sana uğrarım, biraz sohbet ederiz diyor. Bilmem ki...

Birden fırlıyorum yataktan. Alarmın sesi uzaktan geliyor. Saat sekiz. Ah Tanrım! Rüya...Rüya görmüşüm. Şuraya bak, yastık sırılsıklam, ağlamışım gerçekten. Doğru banyoya gidip yüzümü yıkıyorum. İçerden telefonun sesi geliyor. O arıyor. Kalbim deli gibi çarparken telefonu açıyorum.

SON.


Cher- Believe

Hiç yorum yok: