10.11.10

Biri Bizi Gözetliyor Evi ya da Chatham House

Chatham House ismi ne garip bir isimdir...

Tıpkı şu anda dışarıda olduğu gibi, fırtınalı fakat aynı zamanda puslu ve buzzzz gibi İngiltere'de, kafanızı paltonuzdan içeriye gömmüş bir halde ve konuşan ağaçların arasından ilerleyerek ve gecenin size fısıldayan seslerine kulaklarınızı tıkayıp, önünüze çıkan baykuşların korkunç görüntülerine aldırmamaya çalışarak yürüdüğünüz patika yolun sonunda, bütün pencerelerinden sadece mum ışığının titrek yansımalarının gözüktüğü iki katlı, taş bir ingiliz evi...Siz daha kapıya yanaşırken kapı açılıyor ve suratini seçemediğiniz, uzun boylu bir adam, ellerinde siyah eldivenleriyle sizi içeriye yönlendiriyor. Büyük bir masa var içeride...masada oturan adamların hepsinin yüzü size dönük...Hiç birisi gülmüyor. Hatta bir ara "aaa yanlışlıkla Madam Tussauds'un evine mi geldim" diye düşünüyorsunuz...Birisi ayağa kalkıyor ve elindeki bıçağı size doğrultuyor. Parmağınızı uzatıyorsunuz. Adam acımasızca parmağınızı kesip masanın ortasına atıyor. Bir anda herkes aç kurtlar misali saldırıp hapur güpür parmağınızı yiyor...Ha ha ha...
Ben de böyle bir his uyandırıyor bu isim. Chatham House....iiiyyyyy.....

Bi de Chaterfield, Lady Chaterfield falan gibi bir his...Hani tırnakları çok uzun, tığla örülmüş ince bir şal üstünde, kibirli bakışlarıyla adeta Jane Austen romanlarından fırlamış bir İngiliz Aliye Rona'sı hissi...iyyyyy....

Ya ben olsam bu kadar kötü çağrışımları olan bir klüpten ödül mödül almazdım. Ödüle de bulaşır mazallah, evine kadar izler seni Lady Chaterfield sonra...

Aman aman...hepimize Lady Butterflylı günler olsun efendim.


Hiç yorum yok: