10.8.12

Roooooossskiiillldeeeee


Merhaba Sevgili Arkadaşlar

Biliyorum uzun zaman oldu sizinle haberleşmedik. Hem biraz tembellik ettim hem de gerçekten de istediğim fırsatı bir türlü yaratamadım. Neyse uzatmayalım. Durumlar şöyle:

1. Roskilde Festivaline gittim. Gidişim bayaaaa bi zor oldu. Zira Türkiyedeki pasaport kıtlığı krizine yakalandım. Eski pasaportumun kullanım süresi dolduğundan, yenisine basvurdum. Normalde 2 günde çıkan pasaport tam 25 günde çıktı arkadaşlar. İnsaf yani!! Eh o kadar gecikince vize konusu da krize girdi. Ucu ucuna, Roskilde de ilk günü kaçırarak da olsa festivale yetiştim.

2. Bu sefer benimle beraber Chi Chi de vardı festivalde. Kendisi çok iyi bir yol arkadaşı olduğunu gösterdi. Her baba yiğidin harcı değildir öyle bir ortamda mutlu olmak, surat asmamak ve uyum sağlamak :) Chi Chi bunu başardı. Kendisine teşekkür eder, başarılarının bir ömür boyu devamını dilerim.

3. Bu sene festivale 2 tam gün katılabildim. İlk gün dediğim gibi vize konuları vardı, 4. gün ise Norveç ziyaretimiz dolayisiyla program dışı kaldı. Festivalin en en en en en iyisi Bruce Springsteen idi. Benim icin bir rüyanın gerçek olmasıydı. Gerçekten çok kıymetli, keyifli ve harika bir konser izledim. Ya yaşamadan anlaşılmaz dostlarım. Çok çok çok çok sevdiğiniz bir gurubu ya da şarkıcıyı o koskoca Orange Stage'de bir kere mutlaka seyretmelisiniz ki nasıl bir duygu selinden bahsettiğimi anlayabilesiniz. Yoksa kelimeler kifayetsiz kalıyor.

4. Festivalde H&M Reboot Camp adı verilen bir kampta kaldık. Beklentilerimin çok çok üstünde temizdi kamp alanı. Sabun, şampuan dağıtılan bir duşu bile vardı! O kadar yani!!! İki kisşilik çadırlarda kaldık. Kahvaltı da fiyatın içine dahildi. Ozellikle öğlen 1,5-2'ye kadar genellikle festivale gitmediğimiz düşünülürse, festivale yakın bi bölgede son ana kadar tembellik yapmak açısından son derece uygun bir alan. Bence kamp alanı daha kalabalık olunduğunda daha da keyifli olacak bir ortam. Gustalar kamp alanında bizi satmamış olsalardı belki daha fazla da eğlenebilirdik orada. Not: Cevap hakkı verilir

5. Müzik kısmına gelince:

• Benim için bir numara Bruce Springsteen idi. Hem bizi havaya soktu, hem de çok güzel şarkılar söyledi. 3 saat sahneden inmeden, zıpır zıpır zıplayarak şarkı söyledi. Helal olsun. Hungry Heart söylemedi, alacağı olsun :)

• Bon Iver Bruce ile çakıştığı için kaçırdım. Doğrusu izlemek istiyordum. Bon Iver'in büyük bir konser alanındaki performansını merak ediyordum.

• ALISON KRAUSS & UNION STATION feat. JERRY DOUGLAS- Gayet güzel ve eğlenceli bir performanstı. Jerry Douglas'ın canlı performansını görmek ilginçti zira onun sesini duyunca gözlerim George Clooney aradı :)

• Gossip- Tombik ve kendini beğenmiş ve fakat işte yam da bunun işin sevdiğimiz Beth Ditto'nun alıp götürdüğü Gossip, Orange Stage'i güneşin pırıl pırıl parladığı saatlerde salladı. Biz de büyük keyif aldık. Ben Beth'i Jean Paul Gaultier'in modelliğini yaptığında tanıdım ve iyi ki de tanımışım. Bu arada MAC'in yeni reklam yüzü olmuş.

• Jack White performansı da gayet başarılı idi kanımca. Seven Nations Army çaldığında tüm Roskilde inledi. Bundan eminim! Yerel medya 6 üstünden 3 vermiş ama ne biliiim, biz o kadar anlamıyoruz sanırım. Benim gibi en baba konserini yıllar önce Ali Sami Yen'de Rolling Stones olarak gösteren birisi için Roskilde Orange Stage bir nevi türbe falan :)

• Tuneyards-Konserilerini Türkiyede kaçırdım diye üzülmüştüm. Ne var ki Roskilde de dinleyip hayal kırıklığı yaşadım. Melodiden yoksun, gürültüyü andıran müzik anlayışı sanırsam çok bana göre değil. Konserden ziyade albümden dinlenesi benim için.

• The Vaccines- İngiliz İngilizdir. Gayet iyiydi.

• İlk gün vize yüzünden The Cure kaçtı. Son gün Norveç planımız yüzünden Alabama Shakes, Friendly Fires kaçtı. Bi de planlama hatasıyla Hank3'ü kaçırdım.

Tedavimin başında doktor bana kürlerin ne kadar süreceğini söylerken ben Roskildeye gidebiliyor muyum diye hesap yapıyordum kafamdan :) O sebeple bu festival benim için daha bi özeldi. Hele bi de Bruce'la birleşince keyfine doyum olmadı. Özel anlar yaşadım kendimce. Bruce kosnerin sonnuna doğru seyirciler arasından birisini sahneye aldı. Sahneye çıkan kız da kemoterapi gören birisiydi- saçından anlıyorduk- ve bu benim için çok duygusal bir andı. Festival süresince etrafıma bakıp bi tane de benim gibi yok diye düşünürken cevap Bruce'dan geldi bana :)

Ne biliiim, bu türlü şeyleri çok seviyorum. Böyle özel anları yaşadığım için de kendimi çok şanslı görüyorum.

Hepinizi çok seviyorum.
Not: Yukarıdaki see you in 2013? sorusunun cevabı da of kors my hors'tur :)

10.6.12

Euro 2012

An itibarıyla İtalya-İspanya maçını seyrediyorum, UEFA Euro 2012'de. Bence İspanyollar 2-1 alır bu maçı ve İtalyanlar da guruptan bile çıkamaz. Kalbimin Favorisi Almanya. Hadi güzel bi şampiyona olsun. Sizin favoriniz kim?

31.5.12

Dostlar

Epey bi olmuş yazmayalı. İş, güç, falan feşmekan derken olmadı, yazamadım. Geçen hafta cuma günü tedavimin son dozunu aldım. Bayram havasında kutladık arkadaşlarımla. Sabah hastaneye gidişten akşam eve dönüşe kadar prensesler gibi davrandılar bana. Hastanede yatakta yatmış bi yandan ilaçlar vücuduma zerkedilirken, bi yandan da arkadaşlarımla eğleniyordum. İşte efendim fallar bakıldı. Sonra benim son gittiğim diyetisyenin dedikodusu yapıldı, uzun uzadıya! Kahkahalar havada uçuştu. Aramızda astrolog da vardı ve o her meseleye burç haritası gözü ile yorum yaptı. Sonra tabii ki makyajlar tazelendi. Birbirimizin kıyafetleri, kiloları hakkında yorumlar yapıldı. Tabii yiyecek, içecek gırla...Masamız Malatya Pazarından ve semt manavından donatılmıştı. Sabah 8:30dan 16'ya kadar süren seans arkadaşlarımla beraber göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçti, bitti. Onu kışkışladık. Tüm çeken hastalara acil şifalar diledik ve birbirimize sarılarak noktaladık günü. Dört seansımın dördünde de hastaneye hep dostlarımla gittim. Hastalığı ve tedaviyi yanımda dostlar olunca unuttum. Onlar bana, ben onlara hayran, birbirimize öylece gülümseyip durduk :) yükümü benimle beraber omuzladılar. Gücüme güç, canıma can kattılar. Tek başıma olsaydım kimbilir belki de dalıp dalıp gidecek olan gözlerim, onlar yanımdayken parıldadı ve gülmekten çipil çipil oldular. Tek başıma olsaydım belki de kırgın olacak kalbim, onlar yanımdayken mutluluk içinde yeni aşklara yelken açmaya hazırlandı. Ne güzel şey dostluk! Her defasında etrafımda bana sevgi veren insanlar olduğu için şükrettim. Dostlarım tüm bu hastalık sürecinde hep yanımda oldu. Benimle beraber üzüldüler, benimle beraber sevindiler. Biliyorum! Yakınımda olanlar o kadar apaçık duruyorlar ki hepsinin samimiyetini hep en derinden hissettim. İşte bu his, bana güç veriyor ve elbette duygusallaştırıp ağlatıyor da... Onlar kendilerini biliyorlar! Sizi çok seviyorum. İyi ki varsınız. Dünyanın en kocaman sarılışını yapıp sizi kucaklıyorum.

21.5.12

Pazar Sohbeti

Bugün bir programda Orhan Pamuk ve Şevval Sam vardı. Orhan Pamuk'u bizim üniversitede bir sohbette dinlemiştim daha önce ilk kez. O zaman da konuşması aksıyor gibi gelmişti, şimdi de. Öyle ki ne söylediğini takip edebilmek için normalden daha fazla özen göstermek gerekiyor. Fazıl Say'ınki gibi bir konuşma bozukluğu değil ama düşünce hızına yetişme ve ayni zamanda o anda en doğru kelimeyi bulma telaşından mütevellit bi duraksama durumu var Orhan Pamuk'un. Bi de ellerini her kelimeyle birlikte çok fazla sallıyor. Öyle ki gramafon kolu gibi sanki sadece ellerini salladıkça konuşabiliyormuş gibi geliyor insana. İlginç bi şahsiyet netekim. Üniversitedeki sohbette, ne müzik dinlersiniz diye sormuşlardı; ben müzik dinlemem konsantrasyonumu bozar, müzikle gerçek hayal alemimde olmadığımı düşünürüm diye çevap vermişti. Demek bir gerçek, bir yalancı hayal alemi varmış kendisinin ve o hangisinin hangisi olduğunu bilebiliyormuş. Ben o zaman puanımı vermiştim kendisinin zaten. Müziksiz kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir eh Orhancım demiştim. Edebiyatçımızı selamlayarak geçelim. Programda bir Şevval Sam vardi ki aman allahım o ne güzellik, o ne zariflik! Nefis bir siyah elbise, şahane kristal küpeler, topuz ve o yemyeşil gözler. Ayrıca konuşması, kelimeleri kullanışı, kendisini ifade gücü takdire şayan. Bir de bir klasik türk müziği yorumlayışı var kı son günlerde parlayan Sertabın tük sanat müziği yorumuna kanımca 15bin milyon basar. Mesela bir Benzemez Kimse Sana okudu, öyle böyle değil, sanki ses taş plaktan çıkan Hamiyet Yüceses sesi. Programın moderatörü de Güneri Civaoğluydu. Fransızların bir sözü varmış: Kalbin aklına, aklın aklı ermezmiş. Güneri Civaoğlundan duyduğum bu söz de pek hoşuma gitti. Anlayacağınız nefis bir pazar sohbeti dinlemiş oldum. Ne yapın edin Şevval Sam'dan Benzemez Kimse Sana'yı ve Kimseye Etmem Şikayet dinleyin. Benden 10 Numara.

13.5.12

O HA

Ya insanların vurdumduymazlığı karşısında şaşkınlığa kapılıyorum! Bakın şampiyonluk maçını seyretmek için bir kafeye gittik bugün. Bir kere kapalı mekanda sigara içilmez diye bir yasak var ise dahi ne yazık ki bu yasak pek çok yerde uygulanmıyor. Benim bugün gittiğim yer de buna dahil. İşyeri sahipleri de peşkeş çekiyorlar mekanlarını iki üç dumana! Benim şu anda uygulamakta olduğum ilaç küründen ötürü saçlarım dökülüyor ve bildiğin kel dolaşıyorum. Eh bakan da anlıyo ne menem bi şeyle uğraştığımı tebiii. Hadii diyelim ki yasağı hiçe sayıyorsun içiyorsun da tedavi sürecinde olduğu belli olan bi insanın gözünün içine bakarak nasıl içebiliyorsun o sigarayı? Tabii onlara göre mantık şu: ya kardeşim hastaysan evinde otursaydın! Kafasını çeviriyor benimle göz göze geliyor ve sigarayı içip ortaya püfürdemeye devam! Bin kunduZ yaaaa....Embesil bunlar valla bak. Elbette ben o mekanı terk ettim ama hakkım elimden alınmış oldu ve bi de insan gördüğü saygısızlık karşısında da bi afallıyo aslında: "Oha lan, ..t herifin umurunda değilsin tebii" diye düşünüp garipsiyorsun. Bir salon dolusu insan hepsi pofur pofur içiyor, işyeri sahibi buna göz yumuyor. Oysa bu YASAK! Mekanın ustu açılabilir olduğu halde, insnalar üşür diye açılmıyor falan. Ay ne bileyim gelişmişlik biraz da böyle durumlarda anlaşılır değil mi? Ebleh ebleh ebleh...:)

10.5.12

Gündem

Aman nasıl bir şımarık hissediyorum kendimi, nasıl bi şımarık! Bakın ne diyeceğim: kings of convenience konseri bence benim kem göz şeklinde dahlim ile yeni bir tarihe alındı. Kendileri Eylül ayında buradalar. Sonracığıma Beirut geliyor ancak onlarin tarihini bilmiyorum. Ben Danimarkadayken Pearl Jam de orada olacakmış ama o konsere gitmemeye karar verdim sanırsam. Yani tam ben orada iken diil aslında; benden 4 gün sonra... Bilmiyorum, daha kararsızım. Yarın diyetisyene gidiyorum. Bu dönemde özel bi beslenme programı uygulamak istiyorum. Bi de kısmen şımarıklıktan kilo aldım, onları bi geri iade etmem gerekiyor. Müşteri politikası gereği, alınan mal 90 gün içinde iade edilebiliyor sayın seyirciler! Bu hakkımı kimse elimden alamaz! :) Sonra bi yürüyüş programı yapayım diyorum. Yoksa nicedir istediğim bisiklete mi başlasam acaba? Onun da cevabını bukurum bir iki güne kalmaz. Hayırlısı :) Hepinize bin tomar sevgi, öpücük, gülümseyiş yolluyorum.

5.5.12

Ah Istanbul

Zaman geçiyor. İyiyim. Aklımda, sebepsiz, Ah İstanbul şarkısı Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek bi kayık Zulada birkaç şişe yakut yer-gök kırmızı Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı Şu zulada birkaç şişe yakut kısmı çok mühim. Bir zamandır alkol tüketmiyorum ama dört göz bekliyorum şöyle güzel bi birayı bi dikişte yarılayacağım zamanı ki o da en gec Haziran sonu :) Tabii söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp kısmı da çok mühim. Orada sıkınti yok :) Pek sık yaptığım bi şeydir hiç ayıp saymadan ve ayrıca şairin dediği gibi ayıpsa ayıp diyerek bazen de.